“İnsan, insanın kurdudur” – Thomas Hobbes”
The Walking Dead, bir çizgi roman olarak yayın hayatına başladı ama 2010’da dizisi çekilince popüler bir marka haline geldi. Eski polis memuru Rick Grimes, ailesi ve çevresindekilerin başından geçenleri izlediğimiz dizi, aslında klasik bir zombi hikayesi gibi gözükebilir. İşin içine girince ise farklı öğelerle karşılaşıyoruz, kaldı ki bu durum çizgi romanlarında da öyle. Psikoloji ve insan davranışlarından bahsediyorum. Dolayısıyla The Walking Dead’in odak noktası hiçbir zaman aksiyon ve korku olmadı, ilişkiler oldu. İnsanların bir felaket senaryosunda, yıkım halindeki bir dünyada dahi en büyük düşmanının yine kendisi olduğunu okuduk, izledik. Oyunu deneyeceklere tavsiyem ise; öncesinde çizgi romanlara, imkan dahilinde değilse de diziye göz atmaları. Böylelikle konuya yabancı kalmamış olursunuz. Yine de bu şart değil tabii.
Telltale Games, The Walking Dead’i de önceki oyunları gibi bölümler halinde piyasaya sürmeyi tercih etmiş. Yani şimdilik elimizde “A New Day” adıyla Episode 1 bulunuyor; yeni bir gün… Hikaye de böyle başlıyor, yeni bir gün ve yeni bir dünya ile. Oyuna bir polis aracının içinde başlıyoruz. Arka koltuktayız, Lee adındaki bir suçlunun yerindeyiz. Lee cinayet zanlısı ama bu muamma, sadece suçlandığını biliyoruz. Hapishaneye doğru yol alıyoruz. Şöför mahallindeki memurla kısa bir sohbetten sonra beklenen kaza gerçekleşiyor, zombilerle ilk tanışmamızı yapıyoruz. Bir zombi, hapishaneden kurtuluş, özgürlük biletimiz oluyor adeta. Peki hangisi daha iyi? Parmaklıklar ardında geçecek seneler mi, yoksa kan ve vahşet dolu bir dünya mı?
Sanırım hikayenin diziyle doğrudan bağlantılı olmadığını anlamışsınızdır.Oyunu oynayana kadar ben de bundan haberdar değildim açıkçası. Farklı bir karakterle karşılaşınca kısa süreli bir şaşkınlık da yaşadım ama ilerleyen zamanlarda kararın çok isabetli olduğunu anladım. Sonuçta The Walking Dead evreninde farklı “survivor” grupları mevcut ve Rick Grimes’ın önderi olduğu tayfa da bunlardan biriydi. Bu sefer hikaye farklı bir yerden, farklı bir zamandan başlıyor. Ve olaylar gelişirken, şerif Grimes muhtemelen henüz hastanede gözleri kapalı şekilde yatıyor. Fakat bu demek değil ki birbirinden tamamen kopuklar, aksine dolaylı bağlantılar var. Örneğin; Greene çiftliği, veterinerimiz Hershell Greene (karakter tipleri dizideki gibi değil) vesaire. Ve tabii oyunun yeni bölümleriyle hikaye nereye sürüklenecek, hepsi bir muamma.
The Walking Dead teorik olarak bir adventure oyunu ve dolayısıyla bulmacalar içermesi de adettendir fakat pratikte durum böyle değil. Öyle ki içeriğinde çok az bulmaca var ve yetersizler. Puzzle fanlarını üzecek olan bu durum, başkalarını sevindirebilir de. Dolayısıyla bu da göreceli bir şey. Bölümler kapalı bölgelerden oluşuyor ve yapacaklarımız bize ipuçlarıyla gösteriliyor. Bu nedenle en ufak bir zorlanma dahi yaşamayacaksınızdır. Önce inceliyoruz, sonrasında da etkileşime geçiyoruz genelde. Oyun da genel olarak böyle ilerliyor; dizi – film havasında.
Jurassic Park’taki gibi bunda da aksiyon sahneleri var, genel mekanikler ise bazı farklar dışında birbirlerine benziyor. Yine hızlı hareket edip, doğru tuşlara basmak gerekiyor. Bazen kaçmak, bazen saldırmak gerekiyor. Ama oldukça beğendiğimi, eğlenceli bulduğumu söyleyebilirim. Telltale bu sefer The Walking Dead temasını da bozmayarak, kan ve şiddet öğelerine bolca yer vermiş. Elde bir çekiçle zombi kafası parçalamak epey zevkli.
Tüm bunlara rağmen, yazının başında dediğim gibi The Walking Dead demek, insan ilişkileri ve psikolojisi demek.Oyunda bu şekilde ilerliyor. Bolca diyalog, konuşmalar… Üstelik bu konuşmaların hikayeye doğrudan etkisi oluyor. Birine geçmişiniz hakkında bir şeyi anlattığınız zaman, bu onun hafızasına hiç silinmemek üzere kaydoluyor. Yani kısacası insanları tanıyorsunuz, onlar da sizi tanıyor. Telltale’in zaten oyun hakkındaki ilk vaadi, hikayeyi kendimize göre şekillendirebileceğimizdi. Ana karakterimiz Lee olabilir ama herkesinki farklı bir Lee… İyi kötü, dürüst veya yalancı olmak size kalıyor. Buna rağmen etkilerini ileride çıkacak olan episode’larda daha rahat görebileceğimizi düşünüyorum, şimdi konuşmak için belki biraz erken.
Görsel yönden incelediğimizde, The Walking Dead’de “cell shade” tarzında grafiklerin kullanıldığını görüyoruz. İyi mi olmuş? Kesinlikle öyle. Telltale Jurassic Park’daki realistlikten vazgeçmiş ve çizgi roman atmosferi sağlamayı başarmış. Ufak tefek animasyon hataları dışında göze gayet hoş geliyor. Aynı şekilde sesler ve özellikle seslendirmeler de bir o kadar güzel olmuş. Kısacası teknik yönden sağlam iş çıkarmış Telltale Games.
Son olarak, diziyi izleyen – izlemeyen herkese tavsiye edebileceğim bir oyun olmuş The Walking Dead: The Game. Şimdiden diğer bölümleri için sabırsızlanmaya başladım bile hatta. Size de mutlaka şans vermenizi öneriyorum.
Oyundan Resimler:
![]() |
MartinPortal |
![]() |
The Walking Dead: The Game Episode1 |
0 yorum: